19 Nisan 2010 Pazartesi

Dağlarına bahar geldi memleketimin.




Dağlarına bahar geldi memleketimin.
Haberim var şair!
Demir kapıdan da kör pencereden de.
Yarınların taş duvarla örülmek istemesinden de haberim var; ama dağlarına bahar geldi memleketimin.
Eridi kar.
Üç güne kalmaz kır çiçekleri de açar.
Ve yüreğimizin zulasındaki umudun resmini unutur muyuz hiç!..
Ya da kenarları kıvrılmış eski bir resmin söğüt yaprakları gibi sararmış umutlarını bu düzmece düzenin rüzgârlarında savrulmasına izin verir miyiz usta!

Görüyoruz!
İşsizler ordusuna her gün binlerce nefer daha katılmakta.
Kimin umurunda!
Yarınlardan ve kazançlarından kuşkuları olmayanlar, karşılıklı atışma içindeler.
On iki imam aşkına mı yoksa on iki havariler adına mı yapıldığını bir türlü anlayamadığım on ikinci Ergenekon dalgası yaratılarak, sahildeki açlığın ve yoksulluğun üzerini bu dalgalarla silmek ve içten içe oluşan işsizlik öfkesini dindirmek isteyenler, karşılıklı sataşma durumundalar.
Öylesine fütursuzca dikkatleri toplamak istemekteler ki; ömrünü hasta memleketin iyileşmesi için, her çocuğu yeni bir hücre gibi görerek ve o hücrelerin sağlık bir yapıyla hastalıklara karşı durması için onlara yatırım yapan bir hanımefendinin evini aramaktan bile çekinmiyorlar. Çünkü, biliyorlar bunun şaşkınlık yaratacağını ve uzun bir süre bu konunu konuşulacağını.
Sanki bilerek ve isteyerek at izi ile it izi bir birine karıştırılmak isteniyor.
Her gün binlerce kişi işsiz kalıyormuş!
Boş verin açlığı, işsizliği.
Önemli olan dalga dalga dalgalandırmaktır üç yanı denizlerle çevrili memleketimin sahillerini.
Deniz feneri bu dalgaların arasında görünmez belki!
Bu da yetmez!
Bir de kapı var.
Açılsın mı açılmasın mı?
Ne bu?
İki kavgalı komşunun kendi bahçelerine açılan aradaki ortak kapı sanki!
Bırakın aralık kalsın, diyeceği geliyor insanın!
İki Azeri Milletvekili hanımefendi televizyonları dolaşarak sesleniyorlar.
Açarsanız vallahi küseriz ha!
Hımm!.. Peki, siz niye Kuzey Kıbrıs’ı tanımadınız?
Ay, çok istedik tanımayı ama olmadı işte!
Peki vize!
Canım boş verin vizeyi biz bizeyiz işte!

Kimse demiyor ki, yahu Türkiye Cumhuriyeti her ne kadar işsizliğin ve krizin pençesinde olsa da büyük bir devlettir ve ne yapacağını çok iyi bilir.
Vallahi çok küseriz, bir daha konuşmayız; açmayız meraklanmayın, diyerek zaten kapalı kapının kırık sapını zorlayarak oyalamanın ne alemi var!

Şu kapı muhabbetine bakın ki, bin dokuz yüz on beşten beri hiç kapanmayan düşmanlık kapısını ardına kadar açmakta.
Benim dedem senin dedeni öldürmedi; ama senin deden benim ninemi çok fena dövdü!
Benim dedem haklıydı!
Yok be, ne haklısı!

İnsanlar da yetiştikleri toprakların ürünüdür ve aynı bölgenin insanları birbirine benzerler.
Ayrı ırklardan da olsalar coğrafya akrabalıkları vardır.
Sanki senaryosunun yanlış kişiler tarafından yazıldığı ve sonunun iyi bitmediği bir kan davasının işlendiği filmin içindeyiz.
Bu kinden, bu nefretten nemalanan birilerinin sayesinde hiç bitmeyecekmiş gibi görünüyor bu oyun.

Her gün binlerce kişi daha işsizler kervanına katılıyor.
Sakın ağzınıza almayın düzenin bozukluğunu ve sakın sormayın kimseye, ne olacak bu insanların durumu, diye.
Vatan haini ilan edilirsiniz sonra.
İşte Ergenekon, işte kapı!
Konuş konuşabildiğin kadar.

Dağlarına bahar geldi memleketimin.
Gelecek tabi usta!
Görüşmecimiz yeşil soğan yerine güzel bir sabah getirecek.
Zulamızda mahzun bir resim gibi duran fikrimize haber salacağız.
Ve karanfil kokacak hava.


Ö.Nazmi Yavuz

Paylaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder