10 Haziran 2010 Perşembe

Avustralya'da insan olmak .....

Melbourne'e vardık. Bir ev kiraladık, ben oradaki akrabalarıma harıl harıl soruyorum 'Yahu, elektrik, telefon, su, gaz idarelerinde tanidiğınız var mı?' Biri 'Ne yapacaksın?' diye sordu. 'Öyle bir müessesede mi çalışmak istiyorsun?' Ben 'Hayır' diye cevap verdim 'Yeni eve o hizmetleri bağlatmak istiyorum da...' Adam güldü, 'Bana adresini söyle' dedi. Adresi verdim, geçti telefonun başına, o idareleri tek tek aradı. Akşama doğru bütün hizmetler bağlanmıştı.

Bir gün elektrik idaresinden bir mektup geldi. Mektupta 2 ay kadar sonra, bir gün bizim sokakta elektrik kesileceği bildiriliyor ve ilave ediliyordu 'Eğer o gün mutlaka elektriğe ihtiyacınız varsa size bir jeneratör tahsis edilecek ve harcadığınız elektrik normal tarife üzerinden hesaplanacaktır. Ancak jenerator sayısı sınırlı olduğu için sadece mucbir ihtiyaç sahiplerinin muracaatı...' Ben istemedim, ama komşumuz, yalnız yaşayan yaşlı kadın jenerator istedi. O sabah 8'de 2 teknisyen jeneratoru getirip kadının sistemine bağladılar.. Sonradan, merak edip sordum bu iş için sadece harcadığı elektriğin bedeli olan 45 sent almişlar.

Ben herkesin insan olduğunu ve herkese aynı muamelenin yapılması icap ettiğini Avustralya'da öğrendim.Bir tek gün kimse hakkımı yemedi kuyrukta önüme geçmedi trafiikte açıkgözlülük yapmadı avanta istemedi.

Kızım yeni bir mektebe başlamıstı 'Gel çarşiya cıkıp eksiklerini alalım' dedim. 'Lüzum yok' dedi, 'Her şeyi okuldan verdiler' Bir gün aynı mektepten bir mektup geldi 'Bazı talebelerin, öğle yemeği olarak pahalı gıda maddeleri getirdiklerini fark ettik. Lütfen çocuğunuzun yanına sadece, bütün ailelerinin çocuklarına alabilecekleri şeyler verin. Bu yaşta çocuklarin arkadaşlarına imrenmesi kötü bir şeydir' Annem bizi ziyarete geldi. Meydana karşılamaya gittik, bekliyoruz, arada gümrüğün kapısı acılıyor ve annemi oradaki bir memur ile konuşurken görüyorum. Ingilizce bilmeyen annemin sohbeti bir türlü bitmiyor. Dikkat ettim annemin elinde bir portakal var. Nihayet annem cıktı ve iş anlasıldı. Kıtayı mikroplardan korumak için Avustralya'ya herhangi bir gıda maddesi sokmak yasak.

Annem uçaktan bir portakal alıp çantasına koymuş.. Adam onu görünce, hemen elinden alıp çöpe atacağina, büyük bir sabir ile Avustralya'nın  neden bir kaideyi uyguladığını anlatıyor ve 'Bu size karşı yapılmış bir hareket degildir, hepimizin sağlığı için alınan bir tedbirdir filan diyor' Melbourne'da ve Avustralya'nın hemen hemen tamamında deniz kenarında bina yoktur. Memleketi bir yol çevreler. Kıyılar herkesindir. 5-10 kilometrede bir, denize girmek, piknik yapmak için tuvalet, duş, elektrikli mangal ve soyunma odaları gibi bedava tesisler vardır. Yalnız elektrikli mangalı çalıştırabilmek için para atmak lazımdır.

Bir gün oldukça yüklü bir telefon faturası geldi. İdareyi arayıp, bu faturayı ödemekte zorluk çektiğimi söyledim ve şu cevabı aldım 'Siz bu faturayı bu ay ödemeyin. Biz bunu 12'ye bölerek 1 sene müddet ile her aylık faturanıza ilave edeceğiz. Ama bundan sonra her faturayı ödeyin'. Sorduğumda faiz ödemeyeceğimi de öğrendim.

Avustralya'da yaşayan her insan bedava sağlik sigortasina sahiptir. Şehrin merkezi dışında 2 katlıdan yüksek bina bulunmaz. Normal evler,
1 dönüm bahçe içinde, mustakil evlerdir. Şehrin belki yarısı golf sahaları (bedava), botanik bahçeler, göller ve akarsular ile kaplıdır. Okullar bedavadır. Musluktan akan su, hakiki içilen sudur (sözde değil özde). Kilise, cami, havra, Budist tapınakları ve daha nice dini yapı yan yana varlıklarını devam ettirir.

SBS adlı devlet televizyonunda Avustralya'da yaşayan 100 küsür ayrı millete mensup insanların kendi dilinde yayın yapılır. Çoğu Avustralyalı, 2 vesile ile kravat takar ; düğün ve cenaze.

Avustralya'da en büyük suç yalan söylemektir. Yalan söyleyen, yalan beyanda bulunan insanın hayatı kayar. Onun dışında her şeyin bir çaresi bulunur.




Alıntı

Paylaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder