24 Eylül 2014 Çarşamba

"YAŞLI ADAM"




Zaman su gibi akıyor
Ne çabuk geçiyor Yıllar
Bu ağarmış saçlar
Titreyen eller
Yorgun gözler benim mi?
Ben
Ben miyim bu aynadaki adam
Sonbaharını yaşayan
Bu yaşlı adam ben miyim?
Beynim bana garip oyunlar oynuyor
Yoksa bunamak dedikleri bu mu?
Ya o malum sona yaklaşmanın habercisi
Bu sonu gelmeyen yorgunluk mu?
Ne garip oysa içimde hala özlemler
Tazeliğini yitirmeyen bir şeyler var

Bir zamanlar bükülmeyen bu bilek
Şimdi birkaç kaşık çorbayı içerken
Şu titreyen el mi, üstüme dökerek
Ya bu yorgun yürek
Durmak için gün sayıyor iç çekerek
Yıllar böyle mi geçermiş
İnsanı bu hale getirerek

Herkes gitti bir bir
Bana yabancı oldu doğup, büyüdüğüm bu şehir
Şu yaşlılık ne acayip şey
Daha akşam ne yediğimi unutuyorum da
Hala hatırımda ilkokulda ezberlediğim şiir
Ölüp gidenler gözümün önünde, aklımda da
Yaşayanları artık tanıyamıyorum
Aklım bana garip oyunlar oynuyor
Bunamak dedikleri bu olsa gerek, öyle sanıyorum

Ne berbat şey bu ihtiyarlık
Sesim yorgun, sesim kırık
Kiminle dertleşeyim ki, gitsin içimden bu darlık
Ömür dağını tırmandım, durduğum yer doruk
Yaş doksanı aştı
Kim dinler seni moruk
Ne zor şey şu yaşlılık
Ne kötü şey
Yaşlılıkta yalnızlık

Ah! Hayat arkadaşım
Biz seninle kırk bir yıl bir yastığa baş koyduk
Sanmasınlar birbirimize doyduk
Ölüm alıp gitmeseydi seni
Biliyorum
Sen böyle bir başıma asla bırakmazdın beni

İki oğul bıraktın bana, Bedirhan ve Cemal’i
Şimdi ikisi de yok yanımda
Biliyorsun 
Cemal daha çocukluğundan ağır başlıydı
Efendiydi
O beni hiç kırmadı, üzmedi
Ama bütün iyiler gibi ömrü uzun sürmedi
Bana evlat acısını tattırıp
Senin yanına gitti
Bedirhan’ı biliyorsun, anlatmama gerek var mı?
Tamam, evladımız ama kızma bana canım
Bedirhan tam bir itti
Hani diyorlar ya
Beş parmağın beşi bir olmazmış 
Bütün kötü huylar onda toplanmış
Kumar, içki, kadın
Adı batsın böyle evladın
En sonunda da sürtüğün biri ile kaçtı
Hani o melek gibi gelinimizi yüzüstü bıraktı
O güzelim yuvasını dağıttı, yıktı
Ve annesi
Selin’imiz, küçük prensesimizi de aldı
Memleketine, baba ocağına döndü
Yıllar geçti
Büyümüş, genç kız olmuştur şimdi Selin
Canımız, kanımız şimdi hangi köşesinde yaban elin
Görse şimdi tanımaz bile belki beni
Tanımaz öz dedesini
Yıllar oldu Bedirhan aramadı, sormadı
Kapadım artık onun defterini

Ne berbat şey şu yaşlılık
Beynim garip oyunlar oynuyor bana
Hep anılara dalıyor
Unutuyorum hangi yılda
Hangi ayda, hangi gündeyiz

Bazen şu bastona dayanıp gezmeye çıkıyorum
Zaten dayanacak başka kimsem de kalmadı
Sonra saatlerce bir banka oturuyorum
Biri geçiyor yoldan
Cemal’e benzetiyorum
Cemal sanıyorum
Tam seslenmek üzereyken aklımı son anda toparlıyorum
Hep unutuyorum
Hep unutuyorum Cemal’in öldüğünü
Beynim bana garip oyunlar oynuyor
Bunamak dedikleri bu olsa gerek
Nasıl da aldanıyor insanlar
Bir gün yolun sonuna gelmeyeceklerini zannederek


Ne zor şey şu yaşlılık
Bu titreyen ellere bir daha gelmez derman
Saçımın siyahını, yüreğimin ışığını
Tüm sevdiklerimi aldı gitti zaman
Ve işte geldi hazan
Döküldü tüm yaprakları
Ömür denen ağacın


Artık daha ötesi yok biliyorum
Ben bu ağaçtaki 
Sararmış, kurumuş son yaprağım
Azrail’in tırpanını
Rüzgârın son fısıltısını bekliyorum...



alıntı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder